20 Haziran 2009 Cumartesi

Babalar günü

babalar-gunupg

» Çok sevdiğim canım babacığıma kucak dolusu sevgilerimi sunar, Babalar gününü kutlarım. .

» Sen güllere özenme güller sana özensin. Üzme tatlı canını sen güllerden güzelsin. Özgürlük kadar özel güller kadar güzelsin. BENİM GÜZEL BABACIĞIM

» Üzerine sabır tohumu ekip sevgiyle suladığın gülünün bilmeni istediği bir şey var. SENİ ÇOK SEVİYORUM CANIM BABACIĞIM.

» ATESIN YAKTIGINDAN, GUNESIN HAREKET ETTIGINDEN, GERCEGIN BIR YALAN OLDUGUNDAN KUSKULAN FAKAT BENIM SENI SEVDIGIMDEN ASLA KUSKULANMA BABACIGIM, BABALAR GUNUN KUTLU OLSUN.

» Babacığım seni çok seviyorum. İyi ki varsın,iyi ki yanımdasın,iyi ki babamsın. Babalar gunun kutlu olsun...

» KOKLANACAK GÜL AÇILACAK GONCA YAŞANACAK HAYAT VE ALINACAK NEFES OLAN SEVGILI BABAM IKLIMINDEN TASASIZLIK SEVGINDEN CESARET VE GÖZLERINDEN ESARET ALDIĞIM GÜNLERI HEP YAŞAMAK ISTIYORUM.

» GELINCIKLERIN EN SADESINE PAPATYALARIN EN GÜZEL KOKANINA GÜLLERIN EN GÜLER YÜZLÜSÜNE BABALARIN EN SEVGILISINE BABALAR GÜNÜNÜZÜ BIR KEZ DAHA KUTLUYORUM.

» DÜNYADAKI ÇIÇEKLERIN EN GÜZELI GÜLDÜR GÜLLERIN EN GÜZELI ISE SEN GÜNÜN KUTLU OLSUN BABACIĞIM.

» MESAFELER NE KADAR UZUN OLURSA OLSUN SEVGISINI HER ZAMAN ÜZERIMDE HISSETTIĞIM DÜN DE BÜGÜN DE YARIN DA HEP YÜREĞIM KADAR YAKINIMDA OLAN BABACIĞIM SENI ÇOK SEVIYORUM.

» SEN ALLAHA DILENEN DILEK GÖKLERE UZANAN ELLERIMSIN SEN GÖZÜMDEN SÜZÜLEN YAŞ DÜŞÜNCEM HASRETIMSIN. SEN ANLATMAK ISTEYIPTE ANLATAMADIĞIM, KELIMELERLE IFADE EDEMEDIĞIM BIRICIK BABAMSIN.

» Üzerime sabır tohumları ekip sevgiyle suladığun gülünün bilmeni istediği bir şey var. Seni Çok Seviyorum. .

» Mesafeler ne kadar uzun olursa olsun sevgisini her zaman üzerimde hissettiğim dün de bugün de yarın da hep yüreğim kadar yakınımda olan babacığım. Seni Çok Seviyorum..

» Sen güçlü bir çınar gibisin.. Arkamı ne zaman sana yaslasam sanırım ki dünyayı bile fethedebilirim.. Çünkü bana hep güç verirsin.. Babalar günün kutlu olsun...

» Bana yaptığın dünyadaki en büyük iyilik bana dünyanın en iyi örneği olmandır. Babaların en iyisi, bu gün sadece senin..

» Bir adam yaşlandığını anlar, çünkü babasına benzemeye başlar. "Gabriel Garcia Marquez"

» Baba sevgisini koru. O sevgiyi kesip atarsan, Tanrı da senin mutluluk ışığını söndürür. "Hz.Muhammed"

» Hayatın anlamı ve tüm güzelliklerini öğreten adam, benim sevgili babam. Babalar günün kutlu olsun...

» Koklanacak gül, açılacak gonca, yaşanacak hayat ve alınacak nefes olan sevgili babam. İkliminden tasasızlık, sevginden cesaret ve gözlerinden esaret aldığım günleri hep yaşamak isterim.

Babalar günü

23 Nisan 2009 Perşembe

Televizyon izlemek yoksa bir bağımlılık mı?


Amerikan Psikiyatri Birliği kriterlerine göre; yoğun olarak televizyon izleyen kişilerde madde bağımlısı kişilerin gösterdikleri özelliklerin çoğu görülebildiği için bu kişiler, ‘bağımlı’ olarak nitelendirilebiliyor.

Amerikan Hastanesi Psikiyatri ve Psikoloji Bölümü’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan; her geçen gün yeni bir dizi veya yarışma programının ortaya çıkması ve bu programların çoğunun büyük kitleler tarafından izleniyor olmasını sosyo-kültürel ve psikolojik açıdan değerlendiriyor.

Uzman Psikolog Aslı Akkan’ın verdiği bilgilere göre; kişi televizyon izlediği süre içerisinde kendi yaşam koşullarından ‘yapay olarak uzaklaşarak’, izlediği programın içine giriyor ve hatta kendisini izlediği karakterlerden biri ile özdeşleştirebiliyor. Böylece kısa süreliğine de olsa sorunlarını unutan kişi, seyrettiği programın aksiyonu içerisinde gerçek yaşamdaki sorunlarını geride bırakırken; özdeşleştiği karakter ile ‘modelleme’ gereksinimini de karşılıyor.

VKV Amerikan Hastanesi Psikiyatri ve Psikoloji Bölümü’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan; çoğu zaman farkında olmayarak, televizyon aracılığı ile sorunlarından uzaklaşmak ve modelleme ihtiyacını karşılamak isteyen bireylerin, ağırlıklı olarak bağımlı kişilik yapısına yatkın olduklarını belirtiyor. Uzman Psikolog Aslı Akkan gündemdeki yarışma programları ile televizyonun bireyin hayatına yeni bir sosyo-kültürel hatta psikolojik boyut kattığını dile getiriyor. Uzman Psikolog Aslı Akkan, bu tarz programları izlemenin önce alışkanlığa daha sonra ise bağımlılığa dönüştüğünü ifade ederek, bu süreci şöyle değerlendiriyor: “Pop müzik, dans ve oyunculuk yarışması gibi programlar, “eğlence” adı altında özellikle gençleri hedef alıp, ucuz şöhret ve kısa yoldan maddi kazanç vaat ederek; emek ve nitelikli çalışma ile elde edilebilecek kazanımların yerini, bir anlamda şans oyunlarına bırakmaya özendiriyor. Olası bir ‘kaybetme’ sahnesi sonucunda ise özellikle abartılarak yaratılmış bir hüsran ile estirilen bu acı dolu hava, seyircilerde depresif belirtilerin bile ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Seyirci bir bakıma kendi sorunlarını ekrandaki kişinin acısı ile yapay olarak değiştirerek, bir süreliğine kendini avutuyor.”

Uzman Psikolog Aslı Akkan, psikoloji açısından televizyon bağımlılığının öğrenme kuramları ile açıklanabileceğini ifade ediyor. VKV Amerikan Hastanesi Psikiyatri ve Psikoloji Bölümü’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan; Edimsel Şartlanma Teorisi’ne göre; bağımlılık yapan maddenin (televizyon) kullanımı sonrası/sırasında birey üzerinde oluşan olumlu hislerin ya da kaybolan olumsuz duyguların ‘madde kullanımına devam edilmesi’ için sebep teşkil ettiğini belirtiyor. Uzman Psikolog Aslı Akkan, televizyonun aşırı derecede izlenmesi ve bağımlılık yaratması sürecini şu şekilde açıklıyor: “Birey televizyonun sunduğu sürekli değişen uyarıcılar (dekor, ses efektleri, biçimsel değişiklikler, kamera açı kullanımları vb.) karşısında refleksif olarak etkileniyor ve televizyona yöneliyor. Birey, televizyon izledikten sonra da fizyolojik açıdan rahatlama hissediyor. Hissedilen bu rahatlatıcı duygular ise televizyon izleme davranışının sürekli yapılan bir alışkanlık ve hatta bağımlılık haline gelmesine yol açıyor. Ayrıca tıpkı diğer bağımlılık yapan maddelerde olduğu gibi bağımlılığı yapan maddenin ortadan kaldırılması halinde; kişi bu maddeyi arıyor ve yoksunluk belirtileri gösteriyor.”

Tüm diğer bağımlılıklarda olduğu gibi televizyon bağımlılığı ile baş edebilmek için önemli bir gayret, irade ve istek gerektiğinin altını çizen Uzman Psikolog Aslı Akkan, bu yönde atılacak ilk adımın da ‘farkındalığı artırmak’ olduğunu vurguluyor. ‘Farkındalığı artırmak’ için izlenen tüm programların kişi tarafından kaydedilmesini tavsiye eden VKV Amerikan Hastanesi Psikiyatri ve Psikoloji Bölümü’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan, böylece izlenen programlardan hangilerinin fonksiyonel, yararlı ve eğlendirici olduğu hakkında bireyin bilinçleneceğini açıklıyor. Daha sonra ise ‘alternatif etkinliklere yönelmeyi’ öneren Uzman Psikolog Aslı Akkan, bireyin çeşitli alternatif uğraşlar ile ilgilenebileceğini belirtiyor.

Uzman Psikolog Aslı Akkan, bireylerin televizyonu, güncel olayları takip etmek ve gündemi yakalamak için de bir araç olarak gördüklerini; daha hızlı bir erişim kaynağı olduğu için televizyonun, gazete ve kitabın yerini aldığını açıklıyor. Uzman Psikolog Aslı Akkan, güncel olayları takip etmek ve gündemi yakalamak isteyenlerin işin kolayına kaçarak televizyona yöneldiklerini ifade ediyor. VKV Amerikan Hastanesi Psikiyatri ve Psikoloji Bölümü’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan, televizyon bağımlılığından kurtulmanın yanı sıra bu son derece yararlı ve hızlı iletişim aracından, seçici izleme yöntemi ile verimli bir şekilde yararlanılabileceğine dikkat çekiyor.

Madde bağımlısı kişilerin gösterdikleri özellikler*

• Bir maddeyi kullanarak çok fazla zaman geçirilmesi (Günde ortalama 3–4 saat televizyon izlenmesi; televizyon izlemenin, bir gün içerisinde çalışma ve uyuma dışındaki en uzun faaliyet olması)
• Bağımlılık yaratan madde kesildiğinde ya da azaltıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması (Bir televizyon programı izlenirken elektrik kesilmesi ya da herhangi bir engel ile karşılaşıldığında bireyin aşırı tepki vermesi)
• Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin azalması ya da tamamen bırakılması (Televizyon izlemek için sosyal bir toplantıya katılınmaması; spor yapılmaması; ertesi gün işe uykusuz gidilmesi)
• Maddenin tasarlandığından daha uzun ve yüksek miktarlarda alınması (Haftada 1-2 dizi izlenirken, her gün başka bir dizi arayışına gidilmesi; seyredecek bir program bulunamadığında ‘zaplama’ alışkanlığın doğması ve bireyin televizyon seyretme süresini artırma eğiliminde olması)
• Fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına ya da artmasına rağmen madde kullanımının sürdürülmesi (Birikmiş ödevler varken, o gün kimin A yarışmasından eleneceği ile ilgilenilmesi; dinlenme ihtiyacına rağmen uykusuz kalmanın göze alınması)

* Amerikan Psikiyatri Birliği kriterlerine göre

Beyniniz Ve Bedeniniz Barışsın…

Tüm mevsimler güzeldir, bu sizin bedensel ve zihinsel algılamanıza bağlı. Hayatta mutlu olacağım demenize bağlı, yaşamı sevmenize bağlı…

Fakat bahar yaşama ait doğurganlığı ile farklı gelir. Güzel soluğuyla ve güzel kokularıyla bir şeyler doğmaktadır. Kendine ait o güzellikler içinde ve görebilip hissedebiliyorsanız bunları size sunmaktadır. Size ikram etmektedir. Çünkü siz doğanın bir parçası iseniz bilin ki doğa da sizin bir parçanızdır.
Tanrının hediyesidir. O güzel ambalajının içinde size ve tüm canlılara sunduğu…
Bir tohumun çiçek açması, bir ağacın yapraklarının çiçekle donanması, yaşamda yeni bir soluktur. Toprağın kıpır kıpır hale gelmesi güzel bir merhabadır dünyaya. Daha bir güzel uyanır insanlar doğanın bu düğününe.

Hepiniz davetlisiniz bu güzel düğün sofrasına. Hasta da olsanız, sağlıklı da olsanız. Hastalar için bir umuttur, bir müjdedir. Bahar yaşama bağlanmak için sağlam bir bağdır yeşil örgülerle örülmüş.
Doğa sizi sağlığa çağırmaktadır. “Bak ben neler yapıyorum” demektedir. Yeniden doğduğunu müjdelemektedir bağıra bağıra…

Yatağından doğrul, sarıl yaşama!
Hastaya sen de yatağından doğrul, umutla sarıl yaşama demektir. Sen de yeniden doğ, yaşam güzel, üstüne doğan güne de şükret diye söylemektedir sessizce. Güzel kokularını ta yatağın, odanın içine kadar göndermektedir. Kapı aralarından pencerelerinden sızarak sana sunmaktadır. Artık uyan, sağlığa merhaba der usulca fısıldayarak.
Uyan artık der bahar. Birlikte sağlık, barış ve sevgi şarkıları söyleyelim. Çünkü sağlık kendini iyi  Beyniniz Ve Bedeniniz Barışsın...hissetmektir aslında. Metabolizmanız değişir, hormonlarınız size tüm desteğini verir… Doğa da vücudunuz da size yardım etmeye başlar.
Yeter ki siz, “Ben iyi olacağım, sağlığıma döneceğim” deyin. Bahar başucunuzdaki bir şefkatli doktor, şefkatli bir hemşiredir. Kuşların ötüşü de sizin müziğinizdir, doğanın size sunduğu.
Sağlıkla ilgili umutlarımızın arttığını hissedersiniz, yaşamın ve yaşamanın güzel olduğunu bahar kulağınıza fısıldar bir sevgili gibi…
Sağlıkla ilgili umutların da yeşerdiği bir mevsimdir bahar, doğanın yeşerdiği gibi. Sevgilerin, duyguların çiçek polenleri gibi dağıldığı, yeniden bir doğumu müjdeler, bir sağlığı müjdeler insanlara.
Yeniden bir tutunmadır hayata bırakmamacasına. Yeniden sağlığa tutunmadır vazgeçmemecesine.
Size hüzün vermez öten bir kuş, çiçek açan bir dal, gürül gürül akan bir dere…

İçinizdeki çocuğu öldürmeyin
Yaşamınızın hiçbir döneminde içinizdeki çocuğu öldürmeyin. Bırakın o da siz yaşadıkça yaşasın. O çocuk gözüyle bakın insanlara, doğaya…
İçinizdeki çocuksu barış tüm dünyayı kaplasın. İnsanlara, insanlığa ve doğaya uzanan el olsun. Tebessüm etmeye çalışın. Gülmenin de sağlık olduğunu bilin. Kuşların sesleri sizlere eşlik etsin. Sağlığınızla ilgili umutlarınızı hiçbir zaman kaybetmeyin. O umuttur ki sizi yarınlara, sağlıklı yıllara bağlar. Hastalıkta yenilgiyi kabul etmek en kolay yoldur, zor olan onunla mücadele edebilmektir! Ondan ders alabilmektir.
Rahmetli Tufan Demdin’in güzel bir sözü vardı. Derdi ki;
“Hayatta öyle şeylere üzülün ki kimsenin başına gelmemiş olsun, öyle şeye de sevinin ki kimse ulaşamamış olsun.”
Yaşamı böyle kabul edersek o da iç huzurumuzu sağlar, içimizdeki kavgayı bitirir.
Sağlık beyinle bedenin barışından geçer. Bu barışı sağlamış iseniz kendi iç barışınızı ve sağlığınızı iyi yönde etkilersiniz. Kendi iç barışını sağlamış insanlarda toplumsal barışı sağlarlar. Bu cennet ülkede şu anda en çok ihtiyacımız olan şey de bu.
Haydi baharla birlikte sağlık ve barış şiirleri ve türküleri söyleyelim…
Dayım Rıza Çiloğlu ve çok değerli arkadaşım Dr. Erdal Tuncer’e de sağlıklar diliyorum. Zor günler geçirdiler.

(Milliyet)

uzun yaşamanın sırrı,

Geniş kapsamlı bir araştırma, uzun yaşamanın sırrının genlerde değil, hayat tarzında gizli olduğunu ortaya koydu.


20 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre düzgün beslenme ve stresle başa çıkabilme, genlerle aktarılan rahatsızlıklara yakalanma riskini azaltıyor.

British Medical Journal’da yayınlanan araştırmadan çıkan sonuçlar şöyle:

* Çalışmayı aniden bırakan kişilerde obezite ve bazı kronik rahatsızlıklar meydana geliyor. Bu yüzden, emekli olan kişilerin eve kapanmak yerine toplum içinde aktif rol almasının, sağlık için önemli olduğu belirtiliyor.

* Ağız ve diş bakımının düzgün bir şekilde yapılması, kalp hastalığı riskini azaltıyor.
* Sağlıklı yaşamın en önemli ipucuysa, hareket etmek. Chicago Üniversitesi’ne göre yürüyüşe çıkmak zekayı keskinleştiriyor, kas ve kemik yapısını güçlendiriyor, ruh halini yüksek tutuyor.
* Sabahları lifli besinler tüketmek, kan şekerini dengeliyor.
* Günü daha uzun yaşamak için az uyumak yerine, en az altı saat uyuyup ömrünüze daha fazla gün ekleyebilirsiniz. Çünkü uyku halindeyken, vücut kendini daha hızlı yeniliyor.
* Vücudunuzun vitamin ihtacını kapsüller yerine, doğanın kendisinden alın.
* Daha çok gülümseyin. Kahkaha, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
* Alkol, sigara, şeker gibi maddelerden uzak durun.
* Günlük rutininizi değiştirmemeye bakın. Araştırmaya göre yıllarca aynı saatte yatıp, aynı saatte uyanan kişiler çok daha sağlıklı.
* Ailenizden ve sosyal hayattan uzak kalmayın.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Kilo Verme Hakkında 10 soru 10 cevap


Kilo hakkında 10 soru 10 cevap


Kadın olmak kilo için risk oluşturuyor, çünkü hem metabolizma yavaş işliyor em de kadınlık hormonu östrojen yağ dokusu artışını hızlandırıyor. İşte kiloyla ilgili 10 soru ve uzmanların verdiği 10 yanıt.

Bir sorunu çözmek için öncelikle nedenlerini, yol açtığı hasan iyi bilmek gerekir. Yani düşmanı tanımadan onu yenmek mümkün dedir. Bu nedenle eğer fazla kilodan kınıyorsanız, öncelikle bu problemin bir profilini çıkarmakta yarar var. İşte kiloyla ilgili 10 soru ve uzmanla verdiği 10 yanıt.

1. Kilo fazlalığı nedir?
¦ Vücutta yağ dokusu oranının artması sonucu ortaya çıkan bir tablodur. Diğer bir ifadeyle kilo fazlalığı, vücutta aşırı miktarda yağ depolanmasıdır.

2. Normal bir vücutta ne oranda yağ bulunur?
¦ Erkeklerde yağ miktarı toplam vücut ağırlığının yüzde 12-15′i (yüzde 25′ini aşmamalı), kadınlarda yüzde 20-22’si (yüzde 30′u aşmamalı) kadardır.

3. Kilo fazlalığı ve şişmanlığın kadınlarda daha sık görülme nedenleri nelerdir?
¦ Gebelik sırasında alman kiloların bir kısmının doğumdan sonra vücutta kalması,
¦ Kadınlık hormonu östrojenin yağ dokusunu arttırıcı özelliği,
¦ Kadınların ev dışında fazla hareket etmemeleri, egzersiz yapmamaları,
¦ Kadınların metabolizma hızlarının erkeklere oranla daha düşük olması,
¦ Kadınlarda atıştırma eğiliminin fazlalığı ve ruhsal kaynaklı aşın yemenin ve tatlı-unlu tutkusunun daha çok olması.

4. Kilo fazlalığı ve şişmanlığın ölçümü yapılabiliyor mu?
¦ Kilo fazlalığı ve şişmanlığın birçok ölçüm metodu mevcuttur. En sık kullanılan ve anlaşılır olanları, Beden Kitle İndeksi (BKİ) ve bel çevresi ölçümüdür. BKİ şu formülle hesaplanır: BKİ = Vücut ağırlığı (kg) / Boy uzunluğunun karesi (m)
Örnek verecek olursak; Ayşe Hanım’ın ağırlığı 70 kg, boyu ise 1.60 m ise BKI’si, 70/1.60X1.60 = 70/2.56 = 27.34 kg/m’dir.
BKİ ve bel çevresi tüm dünyada aşağıdaki tablolardaki gibi sınıflanır:

BKİ
<18,5>80 >94 Kilolu
30-39,9Obez >80 >102 Obez
>40 Aşırı obez

5. Bel çevresi niçin önemli?
¦ Hangi kiloda olursanız olun karın bölgenizi çevreleyen yağ birikimi ve göbeklenme sorunu sizi sinsice bekleyen tıkayıcı bir koroner kalp hastalığının ilk habercisi olabilir. Karın çevresinde biriken yağlar kolaylıkla damarlarınızda dolaşan yağlara dönüşebilmekte, koroner damarları daraltmakta-tıkamakta, kalp krizlerine sebep olmaktadır.

6. Kilo fazlalığı ve şişman ebeveynlerin çocuklarının şişman olma olasılığı nedir?
¦ Anne ve babanın sadece biri şişmansa çocukların şişman olma olasılığı yüzde 40′tır. Anne ve babanın her ikisi de şişmansa çocuğun şişman olma olasılığı yüzde 80′dir.

7. Kilo fazlalığı ve şişmanlığın tedavisi mümkün mü?
¦ Kilo fazlalığı ve şişmanlığın tedavisi mümkündür. Tedavinin başarısı ise sizin elinizdedir. Bunun için: Tedaviyi kesinlikle istiyor olmalısınız. Durumunuza uygun, özel bir tedavi yürütmelisiniz. Bu da alanında uzman bir hekim, diyetisyen ve egzersiz danışmanıyla işbirliği yaparak mümkün. Doktorunuz tarafından size önerilen ilaç, diyet ve egzersiz programlarına harfiyen uymalısınız. Çözümün uzun süreli bir dikkat ve sabır, eğitim ve samimiyet gerektirdiğini hatırlamalısınız.

8. Zayıflamak için ne yapmalı?¦ Kilo fazlalığı ve şişmanlık sorununun yasam süresini kısaltan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlıksızlık hali olduğunu bilen biri olarak, size özel, yapınıza, yeteneklerinize ve yaşam biçiminize uygun, rahatlıkla uygulayabileceğiniz, sizi mutsuz değil mutlu edecek bir zayıflama programına katılmak için mutlaka bu konuda uzmanlaşmış bir merkeze başvurmalısınız.

9. Kilo fazlalığı ve şişmanlık hangi yaş grubunda daha sık görülür?
¦ Kilo fazlalığı ve şişmanlık her yaşta görülebilir. Şiş¬manlık yaşla orantılı olarak artar ve orta yaşlarda en üst düzeye ulaşır. 55 yaşından sonra yavaş yavaş azalır. Orta yaşlar yağlanma yaşıdır.

10. Diyet programları nasıl olmalıdır?
¦ Diyet programları kişiye özel olmalıdır. Hangi diyeti uygularsanız uygulayın, zayıflama diyetlerine başlamadan önce mutlaka bir tıbbi değerlendirmeden geçmenizde yarar var. Dikkatli bir bedensel ve ruhsal değerlendirme, bazı kan analizleri, özellikle hormonal değerlendirmeler, kan sekeriniz, karaciğer testleriniz, böbrek fonksiyonlarınız dikkatle incelenmeden hiçbir programa başlama cesareti göstermemelisiniz. Özellikle mevcut kilonuzun yüzde 3 ya da 5′inden fazlasını kaybetmeyi düşünüyorsanız bunu yapmalısınız. Diyet programınızı ve bedeninizde meydana gelen olumlu-olumsuz değişmeleri belirli aralıklarla doktorunuzun, diyet uzmanınız ve egzersiz danışmanlarınızın birlikte gözden geçirmesi gereklidir. Örneğin üç aylık bir zayıflama programından geçiyorsanız, birinci ay her hafta, ikinci ay iki haftada bir yeniden değerlendirilmeniz yararlı olur.

Kaynak

Call of Duty 2 SP İndir


Boyut: 655.71MB


Call of Duty 2 SP Demo Buradan İndir

Braid for PC Released and Demo İndir



Braid for PC Released and Demo İndir

Braid for PC Released and Demo İndir

Demoyu İndirmek İçin Tıklayınız

Kaynak

5 Nisan 2009 Pazar

Cildiniz kaç yaşında?

Cildiniz kaç yaşında?

Beslenme alışkanlıklarınızın, yaşam tarzınızın ve genlerinizin cilt güzelliğinizde rolü oldukça önemli…

ciltguzelligi248

Genç cilt için…

Sağlıklı ve genç bir cilde sahip olmanın sırrı yalnızca pahalı cilt bakım ürünlerini kullanmak değil elbette. Aşağıdaki maddeler erken cilt yaşlanmasını tetikleyen etkenler. Kalemi elinize alın ve küçük testimize başlayın!

Beslenme alışkanlıklarınızın, yaşam tarzınızın ve genlerinizin rolü oldukça önemli. Size uyan her alışkanlık ve koşul için kendinize 1 puan verin:

• Diyabet gibi kronik hastalıklar
• Osteopenia (düşük kemik yoğunluğu)
• Uzun süreli ilaç tedavisi
• Menopoz dönemi
• 40 yaşından önce cerrahi müdahaleyle menopoz
• Başarısız akne tedavisi geçmişi
• Başarısız rosacea( yanaklarda ve burunda görülen akneye benzer deri hastalığı) tedavisi geçmişi

• Solgun, çilli bir cilt
• Gözenekli ya da benli bir cilt
• 35 yaş öncesinde fark edilir derin çizgiler
• Obezite
• Aşırı zayıflık
• Geçmişte zayıf beslenme
• Geçmişte aşırı abur cubur tüketimi
• Katkı maddesi içeren besinlerin aşırı tüketimi ve ya meyve –sebzenin az tüketimi
• Yağlı besinler tüketme
• Sigara kullanmak
• Pasif sigara içicisi olmak
• Aşırı alkol tüketmek
• Geçmişte aşırı spor yapmak
• Hareketsiz bir yaşam tarzı
• Stresli yaşam tarzı

• Kansere dönüşebilecek yaralar ve ya cilt kanseri
• Günde 6 saatten az uyumak
• Geçmişte aşırı miktarda güneş ışınlarına maruz kalma, bronzlaşamamak
• 20 yaş öncesinde su toplayacak şekilde güneş yanığı
• Nadiren güneş koruyucusu kullanmak
• Solaryuma girmek
• Yetersiz ve hijyenik olmayan cilt bakımı ya da nemlendirici kullanmamak
• Annenizin cildinin erken yaşlanmış olması

Sonuçlar:

Elde ettiğiniz puanları toplayın ve aşağıdaki sonuçlara göre cildinizin gerçek yaşını öğrenin

21’den 30’a kadar

Cildinizin yaşını öğrenmek için gerçek yaşınıza 10 ekleyin. Ortaya çıkan bu yaş cildinizi ne kadar ihmal ettiğinizi ortaya koyuyor.
14’ten 20’ye

Cildinizin yaşını öğrenmek için gerçek yaşınıza 6 ekleyin. Yeterli derecede sağlıklı bir yaşamınız olmasına rağmen, yaşam tarzınızda değiştirmeniz gereken bazı alışkanlıkların olduğu gerçek.

6’dan 13’e

Cildinizin gerçek yaşını öğrenmek için gerçek yaşınıza 3 ekleyin. Gerçek yaşınız ve cilt yaşınız arasında çok fazla bir fark olmamasına karşın, bazı sağlık alışkanlıklarına yoğunlaşmayı ihmal etmeyin.

0’dan 5’e

Cildiniz gerçek yaşınıza eşit. Tebrikler! Sağlıklı yaşlanıyorsunuz ve cildiniz sağlıklı yaşamınızın bir aynası adeta.

Milliyet
14’ten 20’ye

Cildinizin yaşını öğrenmek için gerçek yaşınıza 6 ekleyin. Yeterli derecede sağlıklı bir yaşamınız olmasına rağmen, yaşam tarzınızda değiştirmeniz gereken bazı alışkanlıkların olduğu gerçek.

6’dan 13’e

Cildinizin gerçek yaşını öğrenmek için gerçek yaşınıza 3 ekleyin. Gerçek yaşınız ve cilt yaşınız arasında çok fazla bir fark olmamasına karşın, bazı sağlık alışkanlıklarına yoğunlaşmayı ihmal etmeyin.

0’dan 5’e

Cildiniz gerçek yaşınıza eşit. Tebrikler! Sağlıklı yaşlanıyorsunuz ve cildiniz sağlıklı yaşamınızın bir aynası adeta.

Milliyet

Kaç tane internet sitesi var?

İnternette şu an itibari ile kaç kaç internet sitesi var? Rakamlar aşağıda

İnternet siteleri büyük bir hızla artmaya devam ediyor. 20090404020812_20090403135904

Dünya çapında internet sitelerinin sayısı hızla artmaya devam ediyor. Şubat ayında yapılan son istatistiklere göre 215 milyonu fazla site adeti, Mart ayında ortalama %4 artarak, 224.749.675′e ulaştı. Yani 1 ayda 9 milyon yeni websitesi yayın hayatına girdi. Bu artışın arkasında ise, Şubat ayında olduğu gibi, yine Çin’li blog servisi QQ var. QQ tek başına 8,9 milyon adet yeni web sitesini yayına sokulmasına yardımcı oldu ve toplam site adedini 29 milyona çıkarttı. Bu sırada Google’ın Blogger’ına ait sitelerin sayısı da 2,6 milyon adet düşüş yaşandı.

İnternetin genişlemesi, tüm kullanıcılar için olumlu bir haber. Daha fazla ve daha farklı içerik hemen herkesi memnun edecektir. Fakat asıl sorun her yeni açılan sitenin iyi niyetli olmaması. Message Labs’ın araştırmasına göre her gün zararlı yazılımlar dağıtmak amacıyla 2700 yeni web sitesi yayına giriyor. Aynı zamanda araştırmaya göre yaklaşık her 284 e-postadan biri virüs dağıtmak amacıyla gönderiliyor. İstenmeyen e-posta sayılarının da, web siteleri ile birlikte artış gösterdiği gözlendi.

Yaşlılıkta cinsel yaşam

Yaşlılıkta cinsel yaşam

“Cinsel yaşam gençken ne kadar sağlıklı ve aktifse yaşlılılta da öyle oluyor.”

old-couple248

Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Koçak, “kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır” dedi.

Koçak, yaptığı açıklamada, cinselliğin doğumla başlayan, ölüme kadar süren temel bir insan ihtiyacı olduğunu belirtti.

Her yaşın cinselliğinin farklı olduğunu belirten Doç. Dr. Koçak, şöyle konuştu:

“Sağlıklı bir yaşlıda cinselliğin olmadığını ya da olmaması gerektiğini düşünmek, yemek yemenin, uyumanın yaşlılıkta gereksiz olduğunu düşünmek gibidir. İnsan yaşamında yeri olan böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi değildir. Yaşlılıkta cinselliğin boyutları farklıdır. Cinsel birleşme bu yaşlarda artık üreme amaçlı yaşanmaz. Yaşlılıkta cinsellik, daha çok birlikte rahatlama, gevşeme ve haz paylaşma amacına yönelik olarak kişilerin birbirlerine karşı sevgi ve bağlılıklarını ifade etmelerinin bir aracı olabilir.”
Genç erişkinlik dönemindeki cinsellik önemli

İleri yaşlarda tüm bedensel işlevler gibi cinsel işlevlerde de fizyolojik değişiklikler olduğunu vurgulayan Koçak, bu değişiklikleri bilmeyen ya da kabul edemeyen kişiler için çeşitli cinsel sorunlar ve doyumsuzlukların ortaya çıkabildiğini belirtti.

Yaşın ilerlemesiyle birlikte, erkeklerin cinsel açıdan uyarılmaları için gereken sürenin uzadığını, sertleşmenin ortaya çıkışının daha çok zaman aldığını, kadınlarda ise östrojen hormonundaki azalmaya bağlı olarak vajinadaki kayganlığın azaldığını ve ciltte incelmelerin ortaya çıktığını aktaran Koçak, şöyle devam etti:

“Kişinin cinsel yaşamı genç erişkinlik döneminde ne kadar sağlıklı ve aktifse, yaşlılıktaki cinsel yaşamı da o kadar aktif olmaktadır. Fiziksel çekicilik azaldığında cinsel yaşamın da biteceğini sanılmamalı, sağlıklı ve güvenli bir ilişkide cinsel doyuma ulaşmanın tek yolunun da cinsel birleşmeden ibaret olduğu düşünülmemelidir. Yaşlılıkta ortaya çıkabilecek fiziksel cinsel sorunlar yumuşaklık, sevecenlik, güven ve tanışıklık sayesinde kolayca aşılabilir.”

İleri yaşlarda cinsel etkinliğin ortadan kalkmasının nedeninin genellikle cinsel bir partnerin (eş) yokluğu ya da araya giren fiziksel rahatsızlıklar ve hastalıklar olduğunun altını çizen Koçak, kalp damar hastalıkları, şeker hastalığı, hipertansiyon, iltihaplar, cinsiyet hormonları yetersizliği, romatizma gibi kronik fiziksel hastalıklar, tansiyon ve depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlarla sigara ve alkolün cinsel sağlıkta bozukluklara yol açabildiğini söyledi.
Yaşlandıkça cinsel isteksizlik olabilir

Bazen yaşlıların, kaybolmayan cinsel ilgileri nedeniyle sıkıntı, utangaçlık ve suçluluk duyabildiklerini, cinsellikle ilgili doğal ilgileri ile toplumun kendilerinden beklediği cinsellikten uzak, ciddi ve güvenilir davranışlar arasında çatışma yaşayabildiklerini vurgulayan Koçak, şunları kaydetti:

“Yaşlıların cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade etmede desteğe, cinsel istek ve aktivitenin sağlıklı yaşlanmanın bir gereği olduğunu bilmeye, yaşla oluşan fizyolojik değişiklikleri ve cinsel davranışını etkileyen hastalık ve tedavileri tartışmaya ihtiyaçları vardır. Yaşlandıkça cinsel isteksizlik olabilir. Bu normal bir durumdur.

Önemli olan yaşlılık döneminin kendine özgü bir cinselliği taşıyabileceğini bilmek ve kabullenmektir. Cinsel doyum ilişki sıklığından çok, cinselliğin sevgi ve şefkat, dokunma, birlikte yatma gibi boyutlarının ön plana geçmesine izin vermekle mümkün olabilecektir.”

www.gercekgundem.com

17 Mart 2009 Salı

Artıık Oyuna bir sıfır önde başlayacaksınız


Artıık Oyuna bir sıfır önde başlayacaksınız


Yeni bir oyun furyası başladı. War Rock hem dünyada hem Türkiye’de oyun dünyasına bomba gibi girdi ve üyeleri de çığ gibi çoğalıyor. Kanlı canlı gerçek rakiplerle eğlenceli bir FPS oynamak isteyen tüm internet kullanıcıları War Rock’u en az bir kere denemeliler.

CHIP Online ve LEVEL Online, War Rock’un yayıncısı K2 Network’ten sizler için harika bir başlangıç paketi kopardı. War Rock’a üye olacak tüm internet kullanıcılarına vereceğimiz bu paket sayesinde oyuna diğer yeni kullanıcılar gibi bir “acemi çaylak” şeklinde başlamayacaksınız. Sizin için hazırladığımız özel paket içerisinde yer alan silah ve diğer mühimmat yanınızda olacak. Hem de tam 10 gün boyunca!

Detayları buradan okuyabilirsiniz.

Tersine teknoloji


Tersine teknoloji

Dijital müziğin hızlı yükselişi eski dostumuz kasetleri öldürdü. Ama bu gidişe karşı koyanlar da var
Analog kayıtları dijital ortamlara aktarabilen PlusDeck Ex’in haberimize konu olmasının nedeni elbette ki bu özelliği değil; zira bu işlemi gerçekleştiren cihazların bugün için herhangi bir ayrıcalığı yok. PlusDeck Ex’i diğerlerinden ayıran en büyük özelliği, kayıtları analog ortamdan dijital ortama aktarabilmesinin yanında, dijital ortamdaki kayıtları da analog ortama çok basit bir biçimde geçirebilmesi.

Walkman’lerinde ya da eski kasetçalarlarında müzik dinlemek isteyen kullanıcılara hitap eden ürün, bunun dışında FM radyodan kayıt işlemini gerçekleştirerek bunu dijital bir dosyaya aktarabiliyor. 7.1 surround ses sistemini de destekleyebilen cihazın fiyat etiketinde ise 250 Dolar yazıyor.

Dilden anlayan program


Dilden anlayan program

Karşınızda duran site veya dokümanın hangi dilde yazıldığını anlayan program.
Küreselleşen dünyamızda artık internetin de yardımıyla insanlar ve farklı kültürler daha da iç içe geçmeye başladılar. Durum böyle olunca internet üzerinde yaptığınız bir aramada karşınıza hiç tanımadığınız bir dilde hazırlanmış bir internet sitesi bile çıkabiliyor. Eğer siz de zaman zaman bir internet sitesine veya bir dokümana boş gözlerle bakıp, hangi dilde yazılmış olduğunu anlamaya çalışıyorsanız artık dertleriniz sona eriyor çünkü PolyGlot 3000 bu işi sizin yerinize yapmaya gönüllü.

Bunun için tek yapmanız gereken programın metin alanına, içinden çıkamadığınız metni girip “Recognize Language” butonuna tıklamak. Bundan sonrasını PolyGlot kendi başına yapıyor ve tam 474 dili tarayarak, sizin girmiş olduğunuz metnin nece olduğunu söyleyebiliyor. Eğer bundan sonra metni tercüme etmeniz gerekiyorsa Yahoo’nun Babelfish veya Google’ın tercüme hizmeti gibi ikinci bir yardımcıyı rahatlıkla kullanabilirsiniz. Tamamen ücretsiz olan program Windows 95, 98, ME, NT, 2000, XP ve 2003 işletim sistemlerinde sorunsuz olarak çalışabiliyor.

Eğer siz de PolyGlot 3000′i kullanmaya ihtiyaç duyuyorsanız buradan indirebilirsiniz.

Boya derdine son


Boya derdine son

Otomobil sahiplerinin kabusu tarihe karışacak. Çizilen boya kendini tamir edecek.

Güney Mississippi Üniversitesi’nde görevli bilim adamları yeni geliştirdikleri bir teknik ile çizilen araba boyalarının kendiliğinden eski haline gelmesini sağlayan bir materyal üretmeyi başardılar. Bilim adamları ürettikleri polimerik materyalin kendisini tamir edebilmek için sadece güneş ışığına ihtiyaç duyduğunu açıkladılar. Materyalin en önemli malzemesi karides, yengeç gibi deniz hayvanlarının kabuğundan elde edilen “chitosan” adlı madde.

Bilim adamları bu yöntemin üzerinde boya bulunan ve çizilebilen hemen her türlü yüzey için kullanılabileceğini söylüyorlar ve yüzeyleri yeniden boyamaya göre çok daha ekonomik bir alternatif olduğunu iddia ediyorlar. Patent başvurusunun yapıldığı ve ticari olarak kullanım imkanlarının henüz değerlendirilme aşamasında olan malzemenin tek sorunu, aynı noktanın sadece bir kez kendisini onarabiliyor olması. Eğer aynı nokta ikinci kez çizilirse, ne yazık ki yeniden kendini onarması mümkün olmuyor.

Kaynak

21 Şubat 2009 Cumartesi

Bitkilerdeki Biyolojik Saat

Zamanı ölçebilme yeteneği genelde insanın dıflında diğer canlılarda bulunmasının beklenmediği bir özelliktir. Bunun sadece insanlara özgü olduğu düflünülebilir ama hem bitkiler hem de hayvanlar, zamanı ölçme mekanizmasına yani "biyolojik bir saate" sahiptirler…

Bitkilerdeki Biyolojik Saat

Bitkilerin zamana bağlı hareketlerinin ilk defa anlaşılması 1920'lere dayanmaktadır. Bu yıllarda Almanya'da iki bilimadamı Erwin Buenning ve Kurt Stern fasulye bitkisindeki yaprak hareketlerini inceliyorlardı. İncelemeleri sonunda gördüler ki, bitkiler gün boyunca yapraklarını güneşe doğru uzatıyorlar, geceleri de tam dikey olarak yapraklarını büzüp uyku pozisyonuna geçiyorlardı.

Bu bilimadamlarından yaklaşık iki yüzyıl önce de Fransız Astronom Jacques d'Ortour de Marian da bitkilerin böyle düzenli bir uyku ritmine sahip olduklarını gözlemlemişti. Karanlık bir ortamda ısı ve nem ayarlaması yapılarak tekrarlanan deneylerde bu durumun değişmemesi, bitkilerin içlerinde zaman ölçen bir sistemlerinin olduğunu göstermişti.

Bitkiler belirli faaliyetleri için belirli zamanları seçerler. Bunu da güneş ışığındaki değişimlere bağlı olarak yaparlar. İçlerindeki saat güneş ışığıyla kurulduğu için ritmik hareketlerini 24 saat içinde tamamlarlar. Bitkilerin ritmik davranışlarının haftalarca sürdüğü de olabilir. (1)

Yapılan ritmik hareketler ne kadar sürerse sürsün değişmeyen bir nokta vardır. Bu hareketler her seferinde bitkinin yaşaması ve neslinin devamı için, hep en uygun zamanlamada gerçekleşir. Ve bu hareketlerin başarıyla tamamlanabilmesi için birçok karmaşık işlemin kusursuz bir şekilde meydana gelmesi gerekir.

Örneğin birçok bitkide çiçeklenme yılın belli bir zamanında olur. Çünkü bu zamanlar bitkinin çiçeklenmesi için en uygun zamanlardır. Bitkilerin bu zaman ayarlamalarını yapan saatleri, güneş ışığının yapraklara düşme süresini de hesaplar. Her bitkinin biyolojik saati bu süreyi bitkinin kendi yapısal özelliğine göre hesaplar. Yapılan hesap ne olursa olsun çiçeklenme en uygun zamanda gerçekleşir. Bu şekilde bir zaman ayarlaması yapan soya fasulyesi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, bu bitkilerin ne zaman ekilirlerse ekilsinler her zaman yılın aynı zamanlarında çiçek açtıkları görülmüştür.

Bitkiler çiçeklenmenin dışında daha birçok faaliyetlerinde mükemmel zamanlamalar kullanırlar. Örneğin gelincik çiçekleri polenlerini yayma zamanlarını, polen taşıyıcıların en yoğun şekilde dolaştıkları günlere ve saatlere denk getirirler. Yine her bitki için bu günler ve saatler değişir. Ama sonuçta her bitki yaptığı zaman ayarlamasıyla en garantili biçimde polenlerini yaydırır. Gelincik çiçekleri Temmuz ile Ağustos aylarında sabah 05.30 ile 10.00 saatleri arasında polenlerini yayarlar. Bu saat, arıların ve diğer böceklerin de beslenmek için dışarıya çıktıkları saatlerdir. Burada bitki, kendi özellikleri dışında bir de diğer canlıların özelliklerini en ince ayrıntısına kadar hesaba katmalıdır. Bu bitki kendisini dölleyecek olan canlıların yuvalarından çıkacakları zamanı, katedecekleri yolun süresini ve beslenme saatlerini tam olarak bilmelidir. Bu durumda akla şu soru gelecektir: Bütün bu "bilgilere" sahip olan ve gerekli "hesaplamaları" yapan "diğer bir canlının özelliklerini analiz eden " ve bir bilgisayar merkezini andıran bu saat, bitkinin neresindedir?




Bitkilerin çiçeklenmesi kendiliğinden gerçekleşen, olağan bir olay değildir. Çünkü bitkiler polenlerini her zaman yaymazlar. Örneğin Gelincik çiçekleri polenlerini polen taflıyıcı böceklerin en fazla olduğu saatlerde yayarlar. Diğer bitkilerdeki çiçeklenme de yılın belli zamanlarında gerçekleşir. Bu zaman çiçeklenme için en uygun olandır. Bilim adamları çiçeklerdeki bu zamanlamayı biyolojik saat olarak nitelendirmektedirler.



Bilim adamları bitkiler dışındaki canlılardaki biyolojik saatin, genel olarak hipofiz bezinin etkisiyle oluştuğunu düşünmektedirler. Fakat bitkilerdeki bu mükemmel zaman ölçme sisteminin nerede bulunduğu onlar için hala tam bir sırdır. (2)

Bu sonuç bize, bitkilerin her türlü faaliyetlerinin zamanlamasını belirleyen, dolayısıyla hepsini bilgisi ve denetimi altında bulunduran üstün bir aklın ve gücün delillerini ortaya koymaktadır. Allah üstün gücü ve sonsuz aklıyla her yerde yaratılış delillerini bizlere göstermekte ve bunları görerek öğüt alıp düşünmemizi istemektedir.

Bitkiler Serindir, Ama Neden?

Aynı yerde bulunan bitki ve bir taş parçası, eşit miktarda güneş enerjisi almalarına rağmen aynı derecede ısınmazlar. Güneş altında kalan her canlıda mutlaka olumsuz bir etki oluşur. Öyleyse bitkilerin sıcaktan minimum derecede etkilenmelerini sağlayan nedir? Bitkiler bunu nasıl başarırlar? Muazzam bir sıcaklıkta, bütün yaz boyunca yaprakları güneşin altında kavrulmasına rağmen bitkilere neden hiçbir şey olmamaktadır? Ayrıca bitkiler kendi bünyelerindeki ısınmanın haricinde, dışarıdan da ısı alarak dünyadaki ısı dengesini de sağlarlar. Bu ısı tutma işlemini yaparken kendileri de bu sıcağa maruz kalırlar. Peki gittikçe artan bu sıcaktan etkilenmek yerine, bitkiler nasıl olup da dışarının da ısısını almaya devam edebilmektedirler?

Yapıları itibariyle sürekli güneş altında olan bitkiler, doğal olarak diğer canlılara oranla daha fazla miktarda suya ihtiyaç duyarlar. Bitkiler aynı zamanda yapraklarında oluşan terleme vasıtasıyla da sürekli su kaybederler. Daha önceki bölümlerde de değinildiği gibi bu su kaybını önlemek için, yaprakların güneşe dönük olan üst yüzleri çoğunlukla "kütiküla" adı verilen bir tür su geçirmez, koruyucu cilayla örtülüdür. Bu sayede yaprakların üst yüzeylerindeki su kaybı önlenmiş olur.

Peki ya alt yüzleri? Bitki bu bölümden de su kaybettiği için gaz alış-verişini sağlamakla görevli özel deri hücreleri olan gözenekler genellikle yaprağın alt yüzünde bulunurlar. Gözeneklerin açılıp kapanması bitki tarafından karbondioksit alıp oksijen vermeye yetecek, ancak su kaybına yol açmayacak biçimde denetlenir.

Bunların yanı sıra bitkiler ısıyı farklı şekillerde dağıtırlar. Bitkilerde iki önemli ısı dağıtım sistemi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, yaprağın ısısı eğer çevrenin ısısından daha fazlaysa, hava dolaşımının yapraktan dış ortama doğru olmasıdır. Isı naklinden kaynaklanan hava değişimi, sıcak havanın soğuk havadan daha az yoğun olması nedeniyle, havanın yükselmesine dayanır. Bu yüzden yaprakların yüzeyinde ısınan hava yükselir ve yüzeyden ayrılır. Soğuk hava daha yoğun olduğu için yaprağın yüzeyine doğru iner. Böylece sıcaklık azaltılmış ve yaprak serinlemiş olur. Bu işlem yaprağın yüzey ısısı çevredeki ısıdan yüksek olduğu müddetçe devam eder. Çok kuru koşullarda yani çöllerde dahi bu durum değişmez.

Bitkilerdeki ısı dağıtım sistemlerinden diğeri de yapraklardan su buharı verilerek terlemenin sağlanmasıdır. Bu terleme sayesinde su buharlaşırken bitkinin serinlemesi de sağlanmış olur.

Bu dağıtım sistemleri bitkilerin yaşadıkları ortamın şartlarına uygun olacak şekilde ayarlanmıştır. Her bitki neye ihtiyacı varsa o sisteme sahiptir. Son derece karmaşık bir yapısı olan bu sistemin dağılımı tesadüfen gerçekleşmiş olabilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için çöl bitkilerini ele alalım. Çöllerdeki bitkilerin yaprakları genelde çok kalındır. Suyu buharlaştırmaktan daha çok, muhafaza etme yönünde dizayn edilmişlerdir. (1) Bu bitkiler için ısı dağıtma işlemini buharlaşma ile gerçekleştirmek ölümcül bir sonuç getirecektir. Çünkü çöl ortamında kaybedilen suyun telafisi mümkün değildir. Görüldüğü gibi bu bitkiler ısılarını her iki yolla da dağıtabilecekken sadece bu yollardan birini, üstelik de yaşamaları için tek geçerli olan yolu kullanmaktadırlar. Çünkü tasarımları çöl ortamına göre yapılmıştır. Bunun tesadüflerle açıklanması ise mümkün değildir.





Yandaki resimde Alchemilla adlı bitkinin
aşırı nemli ortam nedeniyle yaptığı terleme görülmektedir. Bu tarz ortamlarda bitkiler hem ısıyı dağıtarak serinlemek hem de nem dengesini ayarlamak için phloem öz suyunu yapraklar yoluyla dışarı akıtırlar. Bu işlem sonucunda
bitkiler havayı nemlendirmiş olurlar.




Bitkilerin sahip oldukları bu serinleme mekanizmaları olmasaydı, güneş altındaki birkaç saat bile bitkiler için ölümcül olurdu. Öğle saatlerinde bir dakika kadar direkt olarak alınan güneş ışığı, bir santimetrekarelik yaprak yüzeyinin ısısını 37 o C'ye kadar yükseltebilir. Bitki hücreleriyse, bünyelerindeki sıcaklık 50-60 o C'ye çıktığında ölmeye başlarlar, yani bitkinin ölmesi için öğle vakti 3 dakika kadar güneş ışığı alması yeterlidir. İşte bitkiler öldürücü sıcaklıklardan bu iki mekanizma sayesinde korunabilirler. (2) Bitkilerin ısı dağıtımında kullandıkları buharlaşma olayı aynı zamanda atmosferdeki su buharı dengesi açısından da büyük bir önem taşır. Çünkü bitkilerdeki bu buharlaşma, yüksek miktarlardaki suyun düzenli olarak atmosfere ulaştırılmasını sağlar. Bitkilerin bu faaliyetleri bir nevi su mühendisliği olarak da nitelendirilebilir. Bin metrekarelik ormanlık bir alandaki ağaçlar 7.5 ton suyu rahatlıkla havaya verebilirler. Bu muazzam bir rakamdır. Bu özellikleriyle bitkiler topraktaki suyu vücutlarından geçirerek atmosfere ulaştıran dev su pompaları gibidirler. (3) Bu son derece önemli bir görevdir. Şayet, bu özellikleri olmasaydı, suyun yer ile gök arasındaki çevrimi bugünkü gibi gerçekleşemeyecekti, ki bu da yeryüzündeki dengelerin bozulmasına neden olacaktı.

Dış yüzeyleri odunsu ve kuru bir maddeyle kaplı olmasına rağmen, bitkiler bünyelerinden tonlarca su geçirirler. Bu suyu topraktan alırlar ve ileri teknolojiyle çalıştırdıkları kendi fabrikalarında birtakım yerlerde kullandıktan sonra, aldıkları suyun büyük bir bölümünü arıtılmış su olarak doğaya verirler, başka bir deyişle trilyonlarca tonluk suyu otomasyon düzenleriyle kontrollü olarak topraktan alıp, arıttıktan sonra kendilerine özgü sistemleriyle doğaya adeta pompalarlar. Bunu yaparken aynı zamanda aldıkları suyun bir kısmını da, besin üretiminde hidrojeni kullanmak amacıyla parçalarlar. (4)

Bizim yapraklardaki terleme ya da ağaçların bulunduğu ortamdaki nemlilik olarak nitelendirdiğimiz olaylar, aslında yeryüzünde yaşamın devamlılığı açısından hayati önem taşıyan bu faaliyetlerin bir sonucu olarak gerçekleşir.

Bitkilerin bu işlemlerinde de karşımıza çıkan, tek bir parçası çekilip alınsa anında felç olacak ve çalışamayacak mükemmellikte bir sistemdir. Hiç kuşkusuz ki bu düzeni tasarlayan ve eksiksiz biçimde bitkilere yerleştiren de Rahman ve Rahim olan, her türlü yaratmayı bilen Allah'tır:

O Allah ki, Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakim'dir. (Haşr Suresi, 24)

Bitkilerin Kullandıkları Yöntemler: Renk, şekil ve koku iletişimi

Bitkilerin Kullandıkları Yöntemler: Renk, şekil ve koku iletişimi

Polen taşıyıcısı hayvanlar için renkler, çiçeklerin ne kadar uzakta olduğunu belli etmekle beraber, çiçekte nektar olup olmadığını da haber verirler. Dölleyici böcekler yakınlara geldiğinde çiçekte koku ve şekil gibi uyarıcı sinyaller belirir ve böceğe nektar bölgesine kadar yol gösterir. Çiçeklerdeki renk çeşitliliği dölleyiciyi, nektarın olduğu merkeze yöneltir ve döllenmeyi sağlar. (1)

Bitkiler de sahip oldukları bu renklerin rehberliğinden haberdardırlar. Hatta bu özelliği son derece şuurlu bir şekilde kullanarak hayvanları aldatırlar. Bazı bitkiler, böcekleri kendilerine çekebilecek nektarları olmadığı halde nektar taşıyan çiçeklerin renk özelliklerine sahiptirler. Akdeniz ikliminde bulunan ormanlık bölgelerde bir arada yaşayan Mor Çan çiçekleri ile bir orkide türü olan Kırmızı Sefalanda bitkisi bu konuya güzel bir örnek oluşturur. Mor Çan çiçekleri arılar için cezbedici bir nektar salgılarken, Kırmızı Sefalanda bu işlemi yapacak özelliklere sahip değildir. Her bakımdan birbirinden farklı olan bu iki bitkinin döllenmesini sağlayanlar ise yöresel adı "yaprak kesen" olan yaban arılarıdır. Yaprak kesen arılar, Çan çiçeğinin döllenmesini sağlarken Kırmızı Sefalandayı da dölleme ihtiyacı duyarlar. Nektarı olmadığı halde bir bitkiyi dölleyen arılar bilimadamlarının ilgisini çekmiş ve bunun nedenini araştırmışlardır. (2)

Bu sorunun yanıtı "spektrofotometre" olarak adlandırılan bir alet ile yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Buna göre çiçeklerin saçtığı ışınların dalga boylarını, yaprak kesen arıların seçemediği anlaşılmıştır. Yani insanlar Mor Çan çiçeği ile Kırmızı Sefalanda'nın saçtığı ışınların dalga boylarını ayırt edip, çiçekleri ayrı renklerde görebildikleri halde, yaban arıları bunu fark edemezler. Renk, polen yayıcılar için önemli bir faktör olduğundan nektar salgılayan Çan çiçeğine giden arı, onun yanında bulunan ve aynı renkte gördüğü ancak nektarı olmayan Kırmızı Sefalanda orkidesini de ziyaret ederek döllenmeyi sağlar. Görüldüğü gibi bu orkide, Çan çiçeği ile olan "gizli benzerliği" sayesinde neslini devam ettirebilmektedir.

Bazı bitki türleriyse çiçeklerinin rengini değiştirerek polen durumları hakkında böcekleri adeta haberdar ederler. Bu konuyla ilgili şöyle bir örnek verebiliriz:

Doğa bilimci Fritz Müller bir mektubunda Brezilya ormanlarında yetişen Lantana adlı bir bitkiden bahsediyordu:

Üç gündür renk değiştiren bir Lantana çiçeği var burada. İlk gün sarıydı, ikinci gün turuncu ve üçüncü gün mor. Çeşitli kelebekler bu çiçeği ziyaret etti. Görebildiğim kadarıyla mor çiçeklere hiç dokunulmadı. Bazı böcekler hortumlarını hem sarı hem de turuncu çiçeklere soktular, diğerleri birinci gün sarıya. Ben bunun ilginç bir durum olduğunu düşünüyorum. Eğer çiçekteki nektar ilk günün sonunda azalırsa çiçek çok daha az fark edilir duruma gelir; eğer rengi değişmezse kelebekler hortumlarını daha önce döllenmiş olan çiçeklere sokarak vakit kaybedeceklerdi. (3)

Müllerin de gözlemlediği gibi çiçeğin renginin değişmesi hem bitkinin hem de dölleyicinin yararınadır. Çiçeklerinin rengi değişen bitkiler, çiçekleri genç olduğunda dölleyicilere bol miktarda nektar ikram ederler. Çiçekler yaşlandıkça yalnızca renklerini değiştirmekle kalmaz, ayrıca daha az nektar barındırırlar. Böylece dölleyiciler nektarı olmayan veya az miktarda nektarı olan, bu yüzden de rengi değişen meyvesiz bitkilere gitmeyerek enerji tasarrufu sağlamış olurlar.

Bitki tarafından bir böceği veya kuşu cezbetmek amacı ile kullanılan yöntemlerden bir diğeri de çiçeklerin yaydıkları kokulardır. Bizim sadece hoşumuza giden çiçek kokuları, aslında böcekleri cezbetmek için salgılanır. Çiçeğin yaydığı koku da etraftaki böcekler için yol gösterici rehber özelliğine sahiptir. Kokuyu alan böcek, bu kokunun kaynağında kendisi için lezzetli bir nektarın birikmiş olduğunu fark eder. Karşılıklı gerçekleşen bu haberleşme ile böcek, duyduğu kokunun kaynağına doğru yol alır. Böcek çiçeğe ulaştığında nektarı almak için uğraşacak ve polenler üzerine yapışacaktır. Aynı böcek, uğradığı başka bir çiçeğe daha önce yapışan polenleri bırakacak ve bu sayede bitkinin döllenmesi gerçekleşmiş olacaktır. Böceğin, yaptığı bu önemli işten haberi bile yoktur. O yalnızca kokusunu aldığı nektara ulaşmak amacındadır.








Nilüferler suyun üstünde açan çiçeklerinde bulunan polenlerini taşıtmak için beyaz renge duyarlı olan kınkanatlıları kullanırlar. Nilüferlerin döllenmesinde ilginç olan yön bu beyaz rengin döllendikten hemen sonra pembeye dönüşmesidir. Çiçeğin renginin değişmesi kınkanatlılar için, çiçeğin başka bir böcek tarafından döllendiği ve poleninin bittiği anlamına gelmektedir.

OLTA BALIĞI

OLTA BALIĞI

Bu balık avlanmak istediğinde, kafasından çıkan uzantıyı bir olta gibi salar ve beklemeye başlar.

Bu uzantıyı küçük bir balık zannederek yaklaşan diğer balıklar birdenbire ortaya çıkan avcıya yem olmaktan kurtulamazlar.

Balığın kendi kendine vücudunda bir olta var edecek bir yeteneğe sahip olmadığını kesindir. Böyle bir olay, "tesadüfen böyle olmuş" gibi anlamsız bir açıklama ile de geçiştirilemez.


İlginç bir avlanma yöntemi

İlginç bir avlanma yöntemi



Canlıların besinlerine ulaşabilmek için sahip kılındıkları sistemleri akıl, mantık ve vicdan ölçüleri içinde değerlendiren bir insan için Allah'ın güç ve kudretini anlamak hiç de zor değildir.

Örneğin resimde gördüğünüz balığın "avlanma tekniği" hayret vericidir. Bu balık ne avını kovalar ne de kayalar ardına gizlenip avının üzerine atılmayı bekler. Balığın ilk bakışta diğerlerinden bir farkı yok. Ama yüzgecini kaldırır kaldırmaz birdenbire sırtında bir "sahte balık" belirir. Diğer balıklar yüzgecin sahibini fark etmeyip, küçük sahte balığı avlamak için yaklaştıklarında ise avcı balığa oldukça kolay bir yem olurlar...

Acaba bu balık yüzgecine balık görüntüsünü kendi mi vermiştir?


Yoksa rastlantılar rastlantılara eklenip balığa tesadüfen böyle bir özellik mi katmışlardır? Elbette böylesine bilinçli bir hareketin ve planın bir balık tarafından yapılabildiğini iddia etmek mümkün değildir. Kuşkusuz canlıların sahip olduğu tüm özellikler karşımıza tek bir gerçeği çıkarmaktadır: Doğada var olan üstün aklın ve tasarımın sahibinin varlığını, Allah'ın varlığını...

GÖKDELEN İÇİNDE TARIM

GÖKDELEN İÇİNDE TARIM

Bazı termitler, yuvalarının içinde yaptıkları bahçelerde, beslenmek amacıyla mantar yetiştirirler.

Ancak, bu mantarlar, normal yaşamsal faaliyetleri sonucu, termitlerin sağladığı sıcaklık dengesini bozacak şekilde ısı yayarlar. Bu aşırı ısı artışını termitlerin mutlaka dengelemeleri gerekmektedir. Termitler, hem kendilerinin meydana getirdiği ısıyı, hem de yuva içindeki bahçedeki mantarların metabolizmalarından açığa çıkan ısıyı uzaklaştırmak için ilginç yollara baş vururlar.

Oluşan sıcaklık yuvadaki ana kuleye (bacaya) doğru yükselir. Hava dolaşarak duvarlara yakın küçük kanallar boyunca yan bacalara geçer. Burada oksijen içeri alınıp, kendilerinin ve mantarların çıkardığı karbondioksit geri verilir. Bundan dolayı bir termit yuvası bütün koloni için dev bir ciğer gibi çalışır. Hava kılcal kanal sistemi boyunca ilerledikçe serinler.

Sonuçta; devamlı serin ve oksijence zengin hava, dakikada yaklaşık 12 cm kadar hızla içeri girer ve böylece içerdeki sıcaklık devamlı olarak 30 derecede sabit kalır.



BALIĞIN SU TABANCASI!


BALIĞIN SU TABANCASI!

Bu balık ağzına doldurduğu suyu, su üzerine sarkmış olan dallardaki böceklere püskürtüyor. Böcek, basınçlı su nedeniyle düşüyor ve balığa kolay bir yem oluyor.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, balığın bu saldırıyı gerçekleştirirken başını sudan hiç çıkarmaması ve su altından böceğin yerini doğru olarak tespit edebilmesidir.

Bilindiği gibi su içinden bakıldığında dışarıdaki cisimler —ışığın kırılması nedeniyle—bulundukları yerden farklı bir yerde gözükürler. Dolayısıyla, su içinden dışarıyı "vurmak" için, ışığın suda hangi açıda kırıldığını bilmek ve "atış"ı da bu açı farkına göre yapmak gerekir.

Ama bu balık, yaratılışı gereği, bu sorunun üstesinden geliyor ve her defasında tam isabet kaydediyor.

“O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)




Bilişim - Teknoloji

deneme